8 Ağustos 2011 Pazartesi

Lüzumundan Fazla Beyaz



"Hiç kimsenin konuşmadığı, herkesin yaşadığı, zamanın bitirmediği ilişkiler. İnsanın neresini yakar, neden yakar eh bilinir; nedense kimse konuşmaz artık. Yoğun zamanlarda unutulan bazı anlar. Bir anda akla gelen, unutulmaya çalışılan insanlar, acılar, zamanlar. Zaman neyin neden ilacıdır; bilemem ama öyküde adı geçen kişiler; kimsenin konuşmadığı acılar ve anılarla; o anıların fon müzikleriyle yaşamaya devam etmektedir."

O yolun ortasında durdular; söylenecek çok şey yoktu; bu karşılaşmayı ikisi de farklı farlı tarihlerde, farklı kentlerde hayal etmişlerdi. Aslında tam bir masal sahnesiydi; romantik komedilerin pudra şekerli sonları gibi. Yanda akan su; ileride görünen eski bir köprü; mevsim normallerinde yoğun bir kar yağışı, mevsime uygun kıyafetler içinde sarışın beyaz bir kadın.

Karşılaşma anında ikisinin de kulağında kulaklık, dinlenilen şarkılar; anın şaşkınlığı. Adam eski gülümsemesinden uzak, kalır. Neden burada; nasıl sorusu ikinci planda. Son gördükleri andan beri geçen senelerde değişen alışkanlıkların red edilemez görüntüsü. Beyaz kadının başında; eskiden giymediği mor bir bere; saçları eskisinden kısa, az ve koyu. Adamın başında eskiden giydiklerine benzer bir siyah bere; sıkı giyinmekle tembihlenerek büyümüş iki kişi. Kadın tembihlere fazla takılmadan yaşadığından; adam tembihlere hep uyduğundan ayrılmış yollarının kesiştiği yerde; fazlaca kar; bilinen bir nehir; eski bir köprü.

Adam elindeki yüzüğün yarattığı sıkışmışlık hissini eldivene saklamaya çalışmakta. Kadının onunla ilgili ne bildiğinden habersiz; bunun merakında ve aslında karşılaşmadan huzursuz ve mutsuz. Kadın bitmeyen sonlardan umudunu keseli çok olmuş; karşılaşmadan umursamaz ama sıkıntılı. Adamın da kadının da aklında son görüşmelerindeki sözler; gülüşmeler; umutlar. Yanda akan nehir; başka bir kent; başka bir ülke; başka acılar, başka umutlar.

Göz göze geçen on beş yirmi saniyeden sonra kadın nehre bakarak yürümeye karar verir; yapacak daha iyi bir şey bulamadığı için mi; söyleyeceği bir şey olmadığı için mi; söyleyeceği sözün geçmişteki bir ana ait olduğu için mi; susar; susarlar. Bazı zamanlardan, gidişlerden sonra yapacak en iyi şey susmaktır çünkü; böyle karar verilmiştir.


Kadının da adamın da kulağında farklı ama benzer şarkılarla yürümeye devam ederler; kadının aklında eski bir dize, adamın aklında eski bir şarkı..

" Sen benim hiçbir şeyimsin; yabancı bir şarkı gibi yarım"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder