8 Ağustos 2011 Pazartesi

Pazartesi Köprüsü





"O sonbahar'a doğru giderken; elimde bir kaç umut ve bol can sıkıntısı vardı. "


Karşıdaki duvarda iki resim; biri bol sarılı bir kadın, diğeri eski bir nehir ve kırık bir köprü. Birini çocukluğundan hatırlıyordu; diğerini kendi yapmıştı. Neden yapmıştı, gene böyle canının sıkıldığı bir öğleden sonra mıydı, yoksa uyuyamadığı bir gece mi? Hatırlamamasına sevindi, hatırlamak sıklıkla can sıkıcı bir eylemdi.

Üstündeki beyaz hırkaya sığınarak, mor koltukta sızacaktı birazdan. İçki ya da uykudan değil, altından geçebileceği köprülerin olduğu ruyaları görmek için. Pencereye gitti, bir kaç yıldır alışık olduğu o bu yabancı sonbaharın, pembe sarı renklerine baktı, vazgeçişlerini ve geri dönmelerini teyit etti böylece.

Koltuğa tekrar oturdu, duvardaki iki resime baktı, birini O görmüştü, diğerini yaptığında yanında O yoktu. Bundan memnun oldu, memnun olmasından acı çekti,geçti. Evin arkasından geçen arabanın sola dönüp karşıdaki evin bahçesine girdiğini duydu. Gündüz gürültüsünü sevmezdi. Sevilecek bir tarafı da yoktu. Alışkın bir yalnızlıkla koltuğa uzandı, perdelerin rüzgardan kaçışını izledi. Bundan hep huzur duyuyordu.

Hatırlamakla ilgili bir şeyler yazmalı, mümkünse resim yapmalıydı. Unutmak daha eğlenceli ve gerçekti aslında, mümkünlüğünü tarttı kafasında, şaşıracağı bir sonuca ulaşmadı. Gözlerindeki ağırlığı memnuniyetle karşıladı.

Sonbaharın beşinci günüydü, günlerden pazartesi, öğleden sonra dördü on geçiyordu bunlar olurken. O gün bir çok insan öldü, bir çok insan doğdu, bir çok araba hızla geçti şehirlerin içinden, bir çok insan aşık oldu, bir çoğu hatırladı,bir çoğu unuttu.

Bunlar olurken; kadının o gün hatırlamadığı bir adam umutsuzca onu özledi ve o da unuttu bir süre sonra; günlerden pazartesi ve evli olduğu için.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder